Kurumsal Yönetişim Kavramı
Kurumsal yönetişim, şirketlerin bilanço değerinden ziyade piyasa değerlerinin önem kazandığı; ürünlerden çok kurumların ve hatta ülkelerin marka konsepti dahilinde ele alınmalarının gereklilik arz ettiği; nakdi sermayeye oranla entellektüel sermayenin ön plana çıktığı günümüz dünyasında, giderek önem kazanmaktadır. Kurumsal yönetime verilen önemin artışında, ekonomilerin serbestleşerek uluslar arası boyut kazanmaları, telekominikasyonda yaşanan gelişmelerin hızlanması, sermaye piyasalarının bütünleşmesi, bilginin yönetilmesi ve mülkiyet yapılarında el değiştirmelerin sıklıkla yaşanması (satın alma, birleşme gibi) gibi etkenler kritik bir rol oynamaktadır. Dünya Bankası tarafından; “Bir kurumun beşeri ve mali sermayeyi çekmesine, etkin çalışmasına, ait olduğu toplumun değerlerine saygı göstermesine ve uzun dönemde ortaklarının değer yaratmasına olanak tanıyan her türlü kanun, yönetmelik, kod ve uygulamaların oluşturulması ve uygulanmasıdır.” şeklinde tanımlanan kurumsal yönetim, ilk defa 1976’da ABD’de sermaye piyasasını düzenleyen SEC’in (Securities and Exchange Comission) reform gündeminde yer alan aldı. Ancak, 2000 li yılların başlarında Enron ve Worldcom gibi dev şirketlerde yaşanan skandallar nedeniyle gündeme oturdu. Bu skandallar, paydaşların özellikle muhasebe sistemlerine ve finansal açıklamalara güvensizlik duymalarına neden oldu. Enron, denetim raporlarının yatırımcıların kararlarında önemli bir etkiye sahip olduğunu bildiğinden, finansal tablolar aracılığıyla karını olduğundan fazla göstererek, borçlarını gizledi. Telekomünikasyon sektöründe faaliyet gösteren Worldcom, muhasebe işlemlerinde usulsüzlüğü masraf kalemlerini, varlık hesaplarına aktarmak suretiyle gerçekleştirdi. Bu şekilde şirket gelirlerini 3.8 milyar dolar daha yüksek gösterdi. Amerika’nın en karlı şirketlerinde yaşanan bu usulsüzlükler nedeniyle, iş dünyasına güven duyulmaması kurumsal yönetim stratejisini bir kere daha gündeme getirdi. Yönetim ve sahiplik ayrımının olumsuz sonuçlarını azaltmak ve faaliyet sonuçlarının olumsuz etkilerini öngörerek gidermek için kullanılan kurumsal yönetişim stratejisi, bir şirketin yönetim kurulu, ortakları ve diğer menfaat sahipleri yani paydaşları (çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, rakipler, finans kurumları, toplum, devlet vb.) arasındaki ilişkileri, karar almayı, tüm kurumsal uygulamaları ve kontrolü düzenleyen faaliyetler dizisidir. Geniş manada kurumsal yönetişim, “Bir şirketin, iç ve dış dinamikleri dikkate alarak, piyasa ve marka değerini artırma ve değer yaratma, yatırımın geri dönüş miktarını çoğaltma, geri dönüş süresini kısaltma gibi amaçlarla idari organların oluşturulması, yönetsel ve finansal sistemlerin kurulması ve işletilmesi sürecidir.” şeklinde tanımlanabilir. Kurumsal yönetişim stratejisinin uygulamadaki yerine makro açıdan bakıldığında, bütün ülkeler için geçerli tek bir standart uygulamanın mevcut olmadığı görülür. Hatta, araştırmalar, Dünyada 100’ün üzerinde farklı kurumsal yönetim düzenlemesi olduğunu göstermektedir ve bu düzenlemelere her geçen gün yenileri eklenmektedir. Kurumsal yönetim uygulamaları; ülkelerin yönetim biçimine, kültürel yapısına, hukuki altyapısına, şirket yapılanmalarına ve insan faktörüne bağlı olarak farklılıklar gösterir.
Kurumsal Yönetişimin Amacı
Kurumsal yönetişim stratejisinin amacı, paydaşlar arasında gücü, kaynakları ve kontrolü adil olarak dağıtmak ve bu dağılıma uygun yapıyı ve süreçleri kurmak suretiyle, şeffaf bir yapı oluşturmak, geniş finansman imkanlarına sahip olmak, krizleri yönetmek ve karlı bir şirket haline dönüşmektir. Nihayetinde, paydaşların güvendikleri ve karlı buldukları şirkete karşı hem sadakatleri artar, hem de şirketin faaliyetini uzun süre devam ettirmek için gerektiğinde fedakarlıkta bulunma olasılıkları kolaylaştırır. Bu strateji aynı zamanda, yönetim kurulunu yapılandırma, üst kademe yöneticiler ile paydaş ilişkilerini geliştirme, riskleri ve getirilerini analiz etme, düşük maliyetle sermaye sağlama, yüksek şirket değerine sahip olma, hisse senedi getirisini arttırma, sermayenin yurt dışına kaçmasını engelleme, daha iyi performans gösterme gibi konulara ilişkin yasal, kültürel ve kurumsal düzenlemelerin yapılmasını da amaçlamaktadır.
Kurumsal Yönetişimin İlkeleri
Kurumsal yönetişim ilkeleri eşitlik, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve sorumluluk şeklinde dört başlık altında toplanır. Eşitlik; şirket yönetiminin tüm faaliyetlerinde, pay ve menfaat sahiplerine eşit davranılmasını ve bu şekilde olası çıkar çatışmalarının önüne geçilmesini ifade eder. Daha açık bir ifadeyle, bu ilke, azınlık hissesine sahip hissedarlar ile yabancı ortaklar da dahil olmak üzere, tüm hissedarın haklarının korunmasını ve yapılan sözleşmelerin uygulamaya aktarılmasını kapsar. Şeffaflık; ticari sır niteliğindeki henüz kamuya açıklanmayan bilgiler hariç olmak üzere, şirket ile ilgili finansal ve finansal olmayan tüm bilgilerin; zamanında, doğru, eksiksiz, anlaşılır, yorumlanır, düşük maliyetle ve kolay erişilir bir şekilde kamuya duyurulması yaklaşımıdır. Hesap verebilirlik; Yönetim Kurulu Üyeleri’ nin esas itibarıyla anonim şirket tüzel kişiliğine ve dolayısıyla pay sahiplerine karşı olan hesap verme zorunluluğunu anlatır. Sorumluluk; yönetsel faaliyetlerin yasalara, mevzuatlara, esas sözleşmeye ve şirket içi düzenlemelere uygunluğunu ve bunun denetlenmesini ifade eder.
Kurumsal Yönetişimi Etkileyen Faktörler
Kurumsal yönetim stratejini, işletmenin içindeki ve dışındaki pek çok faktör etkiler. Stratejiyi etkileyen, işletme içi faktörler arasında yönetim kurulu (bağımsız üye sayısı), yönetsel tazminatlar (ödemeler ve şekli) ve kurumsal yapı (sahiplik ve borçlanma yapısı) yer alır. Kurumsal yönetimi etkileyen dış faktörler arasında ise, kurumsal kontrol için pazar (firma değerlemesi, devir alma tehditi), yönetsel işgücü piyasası (üst kademe yöneticilerin bulunma yolu, kurum içi ve dışı adaylar), yasal konular (düzenlemeler, sözleşmeler, yatırımcıları koruma) yer alır.
Kurumsal Yönetişimde Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Kurumsal yönetim stratejisinin oluşturulması, uygulanması ve uygunluğunun kontrolü esnasında dikkate alınması gereken hususlar vardır. Bunlardan bazıları aşağıdadır.
Menfaat sahiplerine ilişkin şirket politikası oluşturulmalıdır.
- Genel Kurul’ a katılım, oylama ve azınlık hakları belirlenmelidir.
- Hisselerin devir zamanı, şekli ve koşulları netleştirilmelidir.
- Yönetim Kurulu Üyeleri’ nin görevleri, sorumlulukları, hakları, rolleri, nitelikleri, davranış biçimleri ile ilgili kurallar konulmalıdır.
- Şirket, hissedarlar, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticiler arasındaki ilişkileri; faaliyetlerini ve sonuçlarını kamuya açıklanmalı, kamunun aydınlatılması için düzenli olarak mali tablolar ve raporlar hazırlamalıdır.
- Yönetim Kurulu Üyeleri’ nin bilgi alma ve inceleme hakkını kullanmaları teşvik edilmelidir.
- Komiteler oluşturulmalı; yapısı, amaçları, görevleri ve üyeleri ile ilgili çalışmalar yapılmalıdır.
- Katılımcı yönetim modeli uygulanmalıdır.
- Varlıklar korunmalıdır.
- Etik kurallar ve sosyal sorumluluklar belirlenmelidir.
- Denetim işlevi, Yönetim Kurulu’nun da denetlenmesini içerecek kapsamda ve bağımsız biçimde yürütülmelidir.
- Kurumsal strateji, rekabet stratejisi ve işlevsel strateji açıkca belirlenmeli ve bu stratejileri benimseyen ehil yöneticiler işbaşına getirilmelidir.
- Yönetim Kurulu, üst düzey yönetim ve denetçiler arasında işbirliği ve etkileşim sağlanmalıdır.
- Risk yönetim sistemi oluşturulmalıdır.
- Yatırımcı hakları ve ilişkileri birimi oluşturulmalıdır.
- Toplumsal sorumluluklar netleştirilmeli, bu sorumlulukların yerine getirilmesine yönelik temel politikalar oluşturulmalıdır.
Küresel etkileşimin sonucunda artan belirsizlik, geleceği uzun vadede doğru biçimde tahmin etmeyi zorlaştırmakta ve bu durum, işletmelerin öncelikle rekabet güçlerini azaltmakta, sonra da varlıklarını sürdürmelerini tehlikeye sokmaktadır. Bu olumsuz durumun bertaraf edilmesi, ürünlerin/hizmetlerin en kısa sürede paraya dönüştürülmesine ve müşteri için anlamlı farklılıkların yaratılmasına bağlıdır. Nakit akışını hızlandırmak ise, ancak toplam akış süresini radikal biçimde kısaltmak ile mümkündür. Toplam akış süresinden kasıt, bir fikrin bitmiş ürüne dönüşerek müşterinin eline ulaşması ve ödemenin tamamının alınması esnasında geçen süredir. Aktarılanlardan yola çıkıldığında, gerek akış hızını radikal biçimde kısaltmada, gerekse anlamlı ve değerli farklılıklar yaratmada, değişim ve yapılanma stratejilerinin, işletmeleri pazarda güçlü bir konuma geçirecek araç olduğunu söylenebilir.
Dr. Ebru KARPUZOĞLU


